Rivayete göre, Moğollar’ın atası Timuçin, nam-ı diğer Cengiz Han bir sabah askerlerini toplayarak ormanda ava çıkar. Dostlarının çoğu da yanındadır. Kolunda en sevdiği kartalı ile Cengiz Han, at üstünde gün boyu avlanır. Herkes neşelidir ve bir şenlik havası vardır. Akşama doğru aradığını pek de bulamayan İmparator oldukça yorulmuştur. O esnada yakınlarda bir su sesi işitir. Atından inerek suyun geldiği yöne doğru ilerler. Bir uçurumun kenarındaki kayalardan su damladığını görür. Küçük kupasıyla değerli su damlalarını yakalamaya çalışır. Uzun süre bekledikten sonra kupasını ancak doldurabilen Han suyunu tam içecekken en sevdiği kartalı ani bir hareketle kupayı devirir. Cengiz Han bunu sevgili kuşunun oyunculuğuna verir. Kupasını yerden alıp sabırla tekrar doldurur, tam dudaklarına götürürken kartal tekrar aynı hareketle kupanın içindeki suyu döker. Cengiz Han artık kızmaya başlar. Üçüncü kez kupasını dolduran Han, daha suya ağzını değdirmeden kartalın hamlesiyle kupayı elinden düşürünce bir kılıç darbesiyle en sevdiği kuşunu hayattan koparır. Cengiz Han’ın Kartalı sahibinin ayakucuna ölü bir şekilde düşer.
Cengiz Han kupasının kayaların arasına düştüğünü görür ve kaynağa kadar gidip suyu ordan içmeye karar verir. Zorlu yamacı tırmanıp kaynağa geldiklerinde İmparator artık iyice susamıştır. Ne var ki bu kaynak, içini nerdeyse onun tamamını kaplamış zehirli bir yılanın yüzdüğü küçük bir havuzdur.
Cengiz Han bir an susuzluğunu unutur. Aşağıda cansız bir şekilde yatan kartalını düşünür. Onun yanına döner ve hayatını kurtaran kurbanına minnetle sarılıp iç çeker.
Hikayenin esas oğlanı kartal, aslında Türkler’in en eski dostlarından. Günümüzde ne kadar doğan ve şahin ile avcılık ülkenin belli yerlerinde devam etse de kartalın av için kullanılmaması oldukça dikkat çekicidir. Ancak Kırgızistan, Moğolistan ve Kazakistan’da ise kartal hala bir kutsallık ve güç imgesidir.
SAYAT VEYA BÜRKİTÇİLİK
Yani kartal ile avlanma… Son Kazak kartal avcıları şu anda Moğolistan’da yaşamakta. Cengiz Han döneminin izlerini çok az taşıyor olsa da modernleşmekte olan ülke, Kazakistan’ın aksine kartal ile avcılık geleneğini turistik bir kaygı taşımadan sürdürüyor.
Geleneğe göre 13 yaşına basan erkek çocuk yetişkin bir kartalı taşıyabilecek kadar güçlenir ve babası ona avlanma tekniklerini öğretmeye başlar. Bu eğitim yaklaşık 5 yıl sürer. Ancak bir kartal sahibiyle ömür boyu kalamaz. Baharda kartal bir dağa çıkarılır, uzakta bir yere veda hediyesi olarak bir koyun eti bırakılır ve avcı, kartalını gelecek nesiller ve doğal denge için tabiatın kucağına salar.
Eğitimli nüfusun %70 ‘ini kadınların oluşturduğu ülkede kartal eğitimcisi bir kız çocuğu bulmak yine de çok zor. Ama Ashol Pan adındaki genç kız tüm zorlukları göze alıp Moğolistan’ın ilk kartal eğitimcisi olmayı başarmış. Ve gelecek yıl çok çalışıp Kartal Festivali’ne katılmayı dört gözle bekliyor.
KARTAL FESTİVALİ
Kazakistan’da her yıl yapılan Geleneksel Kartal Festivali ise Nura’nın 3 km. doğusundaki bir dağın eteklerinde yapılmakta. Festivalde çeşitli kategoriler bulunuyor. Örneğin,kartal tepeden bırakılarak 300 m. ilerideki sahibine dönmesi bekleniyor. Serbest uçuşta sahibi kartalı koluna yeniden çağırıyor. Tavşan ve tilki yakalamaya çalışma ise şenliğin en ilginç ve heyecanlı bölümü.
Kanat açıklığı 3 m. yi bulan kartalların Kazaklar için ayrı bir önemi var. Hatta Kazaklar kartallara 12 yaşına kadar isim takmışlar. Yuvadan alınarak veya kendi kartallarını yabani kartalın üzerine salarak yakalanabiliyor kartallar. Yakalandıktan sonra ise zorlu bir ehlileştirme süreci başlıyor. Kartalların da kendi mevsimleri varmış. Örneğin, baharda av mevsimi sona erer ve tüyler yenilenmeye başlar. Bu dönemde yem miktarı artırılır. Av döneminde ise kuşa 2 günde bir yem verilir. Çünkü tok olan kuş tilki avlamaz. Buna rağmen 10-15 gün de yem yemeden sabreden yetişkin bir kartal yaklaşık 25 kg. ağırlığındadır.
Kartalların gözleri ise çok keskindir ve 10 km. mesafedeki bir tavşanı görebilir.
ALP KARAKUŞ
Kırgızlar’a göre kuşlar içinde en güçlü ve kudretli kuş olarak kabul edilen kartal, ‘alp karakuş’ olarak adlandırılmaktadır. Yeniden yaratılışı temsil eder ve güneşi kontrol ettiğine inanılır.
Öte yandan kartalın Türk soylu halklarda totem olarak da ayrı bir yeri vardır. Örneğin, çocuk ve hamilelere musallat olan kötü ruhlardan kurtulmak için kartal getirilir. Kartalın önünden geçilmez ve bir kartal öldüğünde ailenin bir ferdi ölmüş gibi yas tutulur. Ölen kartalın kanatları, pençesi evin duvarına bir nazarlık gibi asılır. Baş ağrısı için ise kartal tüyünden yapılmış bir yastık kullanılır.
Kırgızlar, 65 kartal türünden 19’unun eğitilebileceğini söylerler. Kartal; tilki, yaban domuzu ve kurt gibi hayvanları 30-40 yıl boyunca avlayabilmektedir.
Biz Türkler bir zamanlar ‘ad’ımızı bile ‘at’tan alırken, atlarımızı ve kartallarımızı bırakıp onları unutmayı seçmişiz sanırım. Belki de bu onlar için bir nebze de olsa iyi olmuştur. Ne de olsa bizim kirletemediğimiz dağlarda özgürce salınıyorlar gökyüzüne.
sources: Asher Svidensky , ipekyoluasya , sabah , james baldwin
Günümüzde ülkemizde kentleşme şehirleşme eski geleneklerin sürdürülmesine ne yazık engel oluşturmuştur Orta Asya’da bulunan Türk topraklarında modernleşme kentleşme Türkiye ile karşılaştırılamaz bile tabiri caizse devede kulaktır üstelik öyle bile olsada daha doğal denge yitirilmemiştir eskiden Anadolu’da Toroslarda Asya arslanı çizgili sırtlan bile vardı ancak yok oldu gittiler Çizgili sırtlan yok olma aşamasında üstelik bu etkide insan nüfusu çok etkilidir örneğin Kazakistan bile Türkiye’nin 4 katı bir yüzölçümü var iken nüfusu Türkiye’nin 1/6 ini denk gelmektedir böyle etkenler kesinlikle düşünülmelidir dikkate alınmalıdır yanı sıra Geçmiş dönemlerde Avrupa yırtıcı kuşlar ile avı yasaklaması Türkiyeyide etkilemiştir baskılar ile devlet denetiminde yırtıcı kuş avına geçilmiştir artık günümüzde yaşam koşulları yüzünden Toroslarda ayrıca karadeniz ile ülkenin belli bölgelerinde doğan, atmaca gibi yırtıcı kuşlar ile av iyice azalmaya yüz tutmuştur önceden bir yaşam biçimi olan bu gelenek hobi eğlence biçiminde kimilerince sürdürülmektedir