-Antoine de Saint Exupery, Küçük Prens
Anthony Burgess’in ünlü romanı Otomatik Portakal’ın kahramanı Alex, hapisten çıkmak için koşullanma yoluyla kötü davranışlarından kurtulmaya karar verir. Ancak Alex’in artık iyiyi seçme nedeni bu seçimi yapabilecek ayrımda iyiyi tercih etmesi değil bunu yapmak zorunda kalmasıdır. Bu durum onu insan olmaktan çıkarıp adeta herkes tarafından tekmelenen bir sokak köpeğine dönüştürür.Her ne kadar işlediği tüm acımasız suçları bilsek de Alex için üzülürüz. Ne de olsa bir insan böyle bir muameleyi haketmez. Bir hayvanın başına gelen günlük ve olağan olarak karşıladığımız şeyler Alex’in başına geldiğinde bizi sarsar. Peki neden böyle? Bizi hayvanlardan ayıran zekamızdır ve içgüdülerden ziyade kendi yaptığımız bilinçli seçimlerimizdir, evet, fakat hayvanlarla olan ilişkilerimizde de onları acıdan ve bilinçten muaf varlıklar olarak ele almak, onların üzerinde hak iddia etmek neye dayanır? Hayvan hakları savunucusu ve filozof Peter Singer ‘Hayvan Özgürleşmesi’ adlı kitabında hayvan özgürleşmesinin nasıl ve neden ‘insan’ özgürleşmesi demek olduğunu ve hayvan dostlarımızın nasıl her şeyin farkında olup acı çekebildiğini anlatıyor.
Bazı hayvan türlerinin (insansımaymunlar, köpekler gibi…) insan yavrularından daha üstün bir bilince sahip olduğu bilinmekte. Örneğin zihinsel engelli bir bebeğin mi yoksa bir köpeğin mi deneylerde kullanılması sizi dehşete düşürür? Cevap ikisi de olmalıdır. Bu durumda acı algısı ortaya çıkıyor. Yazar, bu bağlamda şöyle bir yargıya varıyor: “Kendi türümüzün üyelerine uygulansa bizi isyan ettirecek bir acımasızlık başka bir türün üyelerine uygulandığında bunu hoşgörüyle karşılıyoruz.”
Zeka olarak üstün olmamız , bize hayvanlar üzerinde sınırsız bir güç veriyor.Zekanın değil de üstün görme ya da uçma becerilerinin önemli kabul edildiği bir dünyada da hayvanlar bize mi efendilik edeceklerdi? Oysa Thomas Jefferson’ın bir mektubunda belirttiği gibi bu kölelikten başka bir şey değildir:
Kitabın en çarpıcı bölümleri de hayvanlar üzerinde yapılmış ve yapılagelen acımaz deneyler. TNT yedirilen köpekler, hayat boyu tel kafeslerde tutulan maymunlar, gözyaşı bezleri olmadığı için gözlerine damlatılan kimyasalları atamayıp sabitlendirildikleri raflarda can çekişen tavşanlar bunlardan birkaçı. İlaç, tıp ve kimyasal ürünlerin kullanıldığı deneylerin yanısıra askeri deneyler de oldukça dikkat çekici. Sinir gazına ve radyasyona maruz bırakılan maymun deneyleri yıllarca alenen ve devlet desteğiyle yapılmış.
Kitapta okuduğum deneylerin belki de en acımasızı Wisconsin Primat Araştırmaları Merkezinden Prof. H. Harlow’un maymunlarla yaptığı ‘anne yoksunluğu’ deneyleriydi. Maymunlarda psikopatoloji yaratmak isteyen deneylerde maymunlar hayatları boyunca tecrit ediliyor, diğer maymunlarla zorla ilişkiye sokuluyor ve doğurdukları bebeklerden hemen ayrılıyorlardı. Kendi deyimiyle ‘harika’ fikirlerinden biri olan, maymunların bezden yapılmış annenin yerini tutan ve sonra canavara dönüşen nesnelere bağlanmalarını sağlayıp onlarda depresyon yaratan ‘canavar anne’ deneyini şöyle anlatıyor:
Bu vahşetin görebildiğimiz çok az br bölümü sadece. Peki tüm bu deney sonuçları ne işe yaradı ve bizim yaşam süremizi ve kalitesini artırmada nasıl bir etkiye sahip? Yazarın elde ettiği sonuçları şöyle özetleyebiliriz:
- Çoğu deney sonucu yayınlanmıyor.
- Deney sonuçları- bazen araştırmacıların da kabul ettiği gibi- önemsiz, anlamsız ya da bariz sonuçları ortaya koyuyor.(Anne şefkatinden uzak kalan çocukların bütün yaşamı ve karakterinin bundan etkilendiğinin ‘doğrulanması’ gibi..)
- Deneyler insanlar hakkında hiçbir şey öğretemez.Binlerce hayvanın yıllarca zorla sigara solutulmasına rağmen , tütün kullanımı ve akciğer kanseri arasındaki bağlantı ‘insanlar’ üzerindeki klinik gözlemlere dayanarak kuruldu. Ya da penisilinin hayvanlar için ölümcülken insanlarda iyileştirici etkiye sahip olması gibi.
Peki hayvan özgürleşmesi nasıl insan özgürleşmesi demek oluyor? Eğer kendi varlığının bilincinde olan ve acı çeken tüm varlıklara karşı davranışlarımızda bir değişikliğe gider ve türcülükten vazgeçip getireceğimiz standartların nedenlerini de halka açıklarsak bu durumu farklı bir yöne çekebiliriz. Çünkü insanların refah seviyesinin artması günümüzde daha çok et tüketimini beraberinde getiriyor. Bunun sonucunda:
- Hayvan acı çeker.
- Tüketicinin sağlığı bozulur.
- Çevre tahribatına neden olur.
- Gıda üretimi azalır.
- Açlık ve yetersiz beslenme artar.
Kısacası et tüketiminin ortadan kalkmasıyla hem hayvan hem de her anlamda insan özgürleşir.
Not: ‘Hayvan Özgürleşmesi’ nin ‘Bütün Hayvanlar Eşittir’ ve “Araştırma Araçları “adlı bölümlerinden derlenip yorumlanmıştır. Diğer bölümler için güncemi takip edebilirsiniz.
visual sources:jd ardiansyah