Ne ağaca benzer, ne de buluta
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz
Havası ayrı hava…
Can Yücel, yıllar önce aniden Datça’ya yerleşmeye karar verir. Eşine de derhal işini gücünü bırakıp oraya gelmesini söyler. Eşi Güler Hanım önce karşı çıkar. Onsuz işlerin yürümeyeceğini, o zamanlar ıssız bir kasaba olan Datça’da yaşayamayacağını düşünür. Fakat Can Yücel, eğer o gelmezse kendine oradan pekala başka bir eş bulabileceğini söyleyip şakayla karışık tehdit eder. Datça’ya bir ömürlük yerleşen çift, orada da eserlerini üretmekten hiç de geri kalmaz.
Yaşam her ne kadar bizi kendimizi önemli görecek yerlerde bulunmamızı telkin etse de mutluluğun mekanının olduğunu düşünmüyorum artık. İdil’deki bir çoban sizden çok daha mutlu olabilir bu hayatta. Bizi babaanneme götüren gerçek her ne kadar onun bizi görmek istemesi olsa da bu seferki ziyaret bir başka türlü bir şeydi. Burada günler çok hızlı ve canlı renklerle akıp gidiyor. Her gün içinde tatlı bir telaş taşıyor. Bu bizim rutin streslerimizden çok farklı. İnsanlar doğayla öyle iç içe ki doğa ürettikçe insan da yeniden doğup var oluyor. Açan her çiçeği, yavrulayan her koyunu , meyve veren elma ağacını sahiplenmek ölümsüzlüğe atılan bir adım gibi. Bu süreç bizdekinin tam tersine sıkı sıkı bağlıyor onları yaşama. Bir çocuğun peşinde ona taparcasına yaşayıp kendi yaşayamadıklarını ona yaşatmak isteyen / dayatan ebeveynlerin aksine buradaki çiftçi yaşamak zorunda. Yaşatmak için yaşamak…
Bir sabah hasta bir serçe bulduk pencere pervazında . Bir hafta boyunca küçük bir kutuda yem ve su verdik. Yine bir sabah gözlerimizin önünde kanatlanıp gitti kuşum. Besledim diye hemen sahiplenmiştim onu. Üzüldüm veda etmedi diye giderken. Nasıl veda ederse bir serçe??
Kuşun uçup gittiği günün gecesi rüyamda onun iyileşen kanadında buldum kendimi. Güzel köylerden geçip bilmediğim çiçekleri kokladı kuşum. Uzun bir vadinin yeşil nehrinden sular içti, soluklandı. En güzeli de diğer kuşlarla havada süzülüp hasret giderdi. Kuş mutlu oldu.(tick)
artık nereye uçsa göğü benim içimdir
nereye konsa o güvercinin yerlisiyim…
Haydar Ergülen
Ertesi sabah kara bir kedi geldi bahçeye. Hemen bacaklarıma dolandı. Babaannem de “Çok evcidir o” dedi. Biz gülünce niye güldük diye şöyle bir baktı babannem. Hemen arabadan kedi maması getirdik ama haha! beyefendi iki koklayıp devam etti miyavlamaya. Meğer kaç gündür etle beslemiş babaannem sıpayı.
Ayrılırken yeşil üzümlerin, pembe kasımpatının, babanne yorganlarının ve dedemin bisikletinin fotoğraflarını çektim. Babaannem fotoğraf çekileceğiz deyince kıyafetini değiştirmeye gitti, dedem homurdandı bekleyince. İşte böyle güzel telaşlarla bir mevsim daha sona erdi.