Amerikalı Cheryl Strayed, annesinin erken yaşta ölümünün ardından bunalıma girer. Uyuşturucu kullanmaya başlar ve eşini defalarca aldatır acısını atlatmak için. Ancak bir süre sonra acısını uyuşturmak yerine onunla yüzleşmeye , onun gözlerinin içine bakmaya karar verir. Çıktığı Pacific Crest Trail yolculuğu onun için yeni bir başlangıç olur.
Filmin adı ve içeriği “Into the Wild”(bkz) ile benzeştiğinden olmalı ki filme oldukça gönülsüz yaklaşmıştım. Ancak bu yolculuk yaşanılanlardan bir kaçış değil; Cheryl’ın deyimiyle bir personal reflection and transformation, Cheryl’ın kendini yeniden keşfi ve ruh temizliği anlamında bir self-treatment bu yoooolculuk.
Kitabın film aşaması ise oldukça sıradışı. Başrol oyuncusu Reese Witherspoon için bu film oldukça özelmiş. Çadır kurma sahnesinde yönetmen onun kurulum kitapçığını görmesine ve film boyunca sahne aralarında aynaya bakmasına izin vermemiş. Bir diğer ayrıntı da gerçek Cheryl filmin ilk sahnelerinde oyuncuya bol şans dileyen bir kadın olarak ekranda görülüyor. Ve gerçek kızı da Cheryl’ın küçüklüğünü canlandıran sarışın kız imiş.
Beni en çok büyülen sahne ise Cheryl’ın kötü anılarının bir imgesi olan tilkinin, karların arasındaki o yabanıl zarafeti. Cheryl tilkiye ve kötü anılarına Tanrılar Köprüsünde son bir kez bakarak veda ediyor.
Filmin ilk sahnesinde Cheryl’ın botunu fırlattığı sahne çok etkileyiciydi. Ancak botunu uçuruma atması US Ulusal Ormanları yasasının “Hiç iz bırakma!” olan ilk kuralını çiğnemiş. Sonraları ise orada dağ yürüyüşü yapan bir adam Cheryl’ın botunu bulmuş. Ayrıca film, harika soundtrackiyle de müzik listeme bir sürü parça kazandırdı.
İçinizdeki Cheryl’ı dinlemek istiyorsanız size son bir emir daha veriyor: