Bu Kasım ayında ruhumun turuncuya boyandığını hissediyorum. Eskiden sevmediğim bu renk şimdi sıcak geliyor bana, güç veriyor sanki. Bu ay F. ile bizim ayımız. Evlendiğimiz, Ekşiyle tanıştığımız, zor günler geçirdiğimiz, ve 12 yıl önce kampüsün soğuk ve ıslak otlarının üstünde, onun susmasını bekledikten sonra kimi seçmem gerektiğini kalbime emredip aniden ona sarıldığım ay. Bu ay kesinlikle bizim ayımız.
Ancak, biz tanışmadan önce, her şey hem düzelmeden hem de boka sarmadan çok çok önce hayatımı nasıl böyle sıradan ve tekdüze hale getirdiğimi ve halen bunun için niçin çabaladığımı anlamaya çalışıyorum. Bunu ben mi istemiştim? Böyle daha mı mutlu olacaktım? Şimdi etrafıma bakıyorum. Daha üst bir akıl, yeni bir perspektif, ufuk açıcı bir fikir almak için sorduğum sorulardan tatmin edici bir cevap alamıyorum. Zevk aldığım sohbetler, akıl çarpışmaları, idealist soluklar lise ve üniversite yıllarında eski dostluklarda kalmış görünüyor. Üstelik tüm bunları aşmış ya da gerçekleşmediyse bile koyvermiş olmanın bilinciyle, olgunlaşmış meyvelerini güneşe seren, şarabını doldurup yanında iki laf edecek insan bile kalmamış etrafımda. Babamın arkadaşlarıyla bir yudum rakıyı saatlerce sohbet muhabbetle içmeleri aklıma geliyor. O günleri özlediğimden değil, büyüyünce benim de böyle dostlarım sofralarım olur diye düşünürdüm. Eh, pek de öyle olmadı…
Yine bir Kasım ayında, üniversiteden bir arkadaşımla, aynı kampüste, geceye sarkan saatlerde birer kutu bira alıp banklardan birine oturmuştuk. Hava soğuktu. Oturduğumuz bank ağaçlarla çevriliydi. Ben biramı bitirememiştim ona uzattım, kabul etti. Etrafta kimse yoktu. Genç ve mutlu iki kişi. Sohbet ediyorduk. Kimi düşündüğünden emin değildim. Beyaz köpek dişlerini çıkaran dolu dolu bir gülüşü vardı. Bize mi içiyordu, aklındakine mi? Ben başardığımı sandığım şeylere… Güzeldi o akşam. Aklımda çok yüksek fikirler, heyecanlar vardı. Niçin o akşamı unutmamışım? Çünkü her şeyi yapabileceğimi hissetmiştim. Sonunu bilmediğim yollara dönebileceğimi, dönüşlerde savrulacağımı, yolun sonunda yaralarla berelerle kendi tercihlerimin ürünleriyle yüzleşebileceğimi hissetmiştim. Öyle yapsaydım dediğim çok zaman oldu, gençliğin o güzel everything is possible and feasible dönemini boktan korkularla atlamaktan pişman olduğum çok an yaşadım. Ama… Madem her şey döndürülemez bir yola girdiyse, yine de “Şerefe!”… Acılara, aşklara, pişmanlıklara ve tüm o yollara siktiri çekmek için bol bol zamanım var artık.