Oğullar ve Rencide Ruhlar’ın 5 yaşındaki kahramanı Alper Kamu kendi hikayesine şöyle başlar, “Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. ” ve devam eder, “Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşıyordum. “
Emma Donoghue ‘nun gerçek bir olaydan (bkz.) esinlenen romanından uyarlanan Room, 7 yıl önce yabancı bir adam tarafından kaçırılan annesiyle 10 metrekarelik bir bahçe kulübesinde yaşayan Jack’in yaşamını konu alıyor. Tek bildiği hayat bu odadan ibaret olan Jack için yaşam aslında sandığımız kadar da sıkıcı değil. Yumurta kabukları, tv, lavabo gibi eşyalar onun çocuk dünyasında eğlence kaynağı olabiliyor. Annesiyle oynamak ve banyo günleri ona mutluluk veriyor. Filmin ilk başlarında uzun saçları ve kız gibi konuşmalarıyla kız-erkek ayrımını yapamamanın verdiği rahatsızlıkla annenin çocuğu biraz farklı yetiştirmiş olabileceğini düşünebiliriz. Ancak Jack için tek rol model annesidir. Filmin diğer kahramanı anne yani Joy (neşe!) için ise durum çok daha katlanılamaz bir yola girmekte. Jack’in aksine dışarıdaki hayatı bilen Joy bir gün odadan Jack’in kurtulması için bir plan yapar. Ne var ki Jack’in odadan çıkması için bazı şeylere katlanması gerekir.
“Joy: Onu seveceksin.
Jack: Neyi?
Joy: Dünyayı.”
Filmin trailerını izlediyseniz bu planın başarıya ulaşıp ulaşmadığını zaten bilirsiniz. Film, adam kaçıran sadiste değil umuda ve çocuk iyimserliğine odaklanmaktadır. Bu açıdan film bir korku ve gerilim filmi değildir. Hem biz her ne kadar ikisinin de odadan kurtulmalarını istesek de ODA, klostrofobik bir ortamdan ziyade hassas bir aile hayatı barındırır. Joy yaşadığı tüm zorluklara rağmen içsel bir özgürlük alanı yaratır Jack’e.
Joy: Ben iyi bir anne değilim.
Jack: Ama sen annesin!
Jack için dışarıdaki dünya biz her ne kadar başta aksini düşünsek de çok daha alışılabilir. Bir bebeğin hayata dair önyargıları ve beklentileri olmadığı gibi Jack de gördüğü duyduğu her şeye hemen uyum sağlar. Evet başta her ne kadar annesine inanmak istemese de Jack annesi kadar zorluk çekmez. Kaybettiği yıllar ve insanlar için üzülen Joy bunu daha fazla kaldıramaz ve hastalanır.
Jack: Dünyada bir sürü ‘yer’ var. Daha az vakit var çünkü zaman, tereyağı gibi tüm bu ‘yer’lerin üzerine yayılmak zorunda. Bu yüzden tüm insanlar ‘Acele et! Hadi! Çabuk! Yetiş! Hemen bitir! ‘ diyorlar. Annem cennete gitmek için acele etti, ama beni unuttu. Aptal Annem! Bu yüzden uzaylılar onu aşağı attı. Bam! Ve O’nu kırdılar.
Jack ise bu yeni yaşamı anlamlandırmaya çalışmaktadır.
Jack: 37 saattir dünyadayım. Pankekler , merdivenler, kuşlar, pencereler ve yüzlerce araba gördüm. Ve bulutlar ve polisler ve doktorlar ve büyükanne ve büyükbaba… Dünya sanki tüm tv kanalları aynı anda açıkmış gibi bir yer, bu yüzden neye bakıp kulak kabartacağımı bilmiyorum. Kapılar var ve… daha çok kapı. Ve kapıların ardında başka içeriler ve dışarılar var… ve görünmeyen mikroplar her yerde geziniyorlar. Küçükken az şey bilirdim. Ama şimdi 5 yaşındayım, HER ŞEYİ biliyorum.
Sources: telegraph , bustle, the guardian