Blog yazmaya başladığımda Murakami ‘nin Koşmasaydım Yazamazdım adlı denemesi ve Orhan Pamuk ‘un Saf ve Düşünceli Romancı’sı bana çok yardımcı olmuştu. 33 yaşında koşmaya başlayan Murakami, kitabında koşma disiplininin yazma eylemine sağladığı katkılarından uzunca bahsetmiş. Yazmayışın içimde biriktirdiği yükü yazmaya başladıktan sonra çok daha iyi anladım. Ben de bu yazıda Murakami’nin kitaplarından, sevdiğim ve benimsediğim ama çok bilinmeyen yanlarından yerli ve yabancı kaynaklar yardımıyla bahsedeceğim.
Japonya’nın 20. yy’daki en önemli yazarlarından kabul edilen 65 yaşındaki yazar Murakami’nin yeni kitabı ‘Uyku‘ Doğan Kitap aracılığıyla raflarda yerini aldı. Kitabı inceleme fırsatı bulamadım ancak kitabın beni çeken yönü neredeyse hiç rüya görmediğini söyleyen bir yazarın kaleminden çıkan bir uyku romanı olması. Gerçi Murakami’nin kitaplarında rüya ve uyku kitabın oldukça önemli bir bölümünü kaplar. Hatta yazar buna dair, rüya için her zaman uyumak gerekmez diyor. Kitap için yapılan bir kaç yorum için: Medyanoz.
Murakami’nin uyku düzeni ve çalışma saatleri ise bir site tarafından diğer yazarlarla ele alınarak şu şekilde karşılaştırılmış. Günlük 10 km. koşup 1500 m. de yüzen yazar çok düzenli bir çalışma temposuna sahip.
Yazar özel hayatı söz konusu olunca ise oldukça ketum. Hayranları küçük demeçlerinden ipuçları çıkarmaya çalışıyorlar. Bildiğimiz kadarıyla, yazarın eşi Yoko‘nun ilk okuyucu ve eleştirmeni olduğu, ilk kitabını mutfak masasında yazdığı, yazma sürecinde kitaplarının sonunu bilmediği ve 4-5 tane taslak çıkardıktan sonra kitaplarını yeniden yazdığı. Ayrıca yazar Japon Edebiyatını sevmiyor ve aynı şekilde karşılık gördüğünü söylüyor. Geçen sene yazarın bir internet sitesinde okuyucuların sorularını yanıtlayacağını duyunca çok sevinmiştik ancak Japonca açılan siteyle hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Tabi bu duruma çare bulan arkadaşlar da yok değildi. Ancak Murakami, yeni açılan sitesiyle merakımızı biraz olsun giderdi.
Görüldüğü gibi yazar bir kaç uğurlu obje ve her daim ucu sivri kalemleri dışında gayet sade bir çalışma ortamında yazıyor. Asıl ilginci arka taraftaki çok da dikkat çekmeyen 6000 adet müzik plağı! Jazz müzik tutkunu yazar, eskiden de bir jazz bara sahipmiş. Tabi Murakami’den bahsedip her kitabının arka fonunda mutlaka çalan şarkılardan bahsetmemek olmaz. Bir internet sitesi Murakami kitaplarında bahsi geçen şarkıları derlemiş. Kitap kitap ayrılan parçaları böylece kitabınızı okurken kolayca açıp dinleyebilirsiniz.
Murakami‘nin kitaplarına geçmeden önce onun tam bir simge ve sembol yazarı olduğunu söylemeliyim. Romanlarının vazgeçilmez öğeleri vardır ve bazı karakterler diğer romanlarında da ortaya çıkabilir. İşte o öğelerden bazıları:
Publisher’s weekly en iyi 10 Murakami kitabını seçmiş. Ben de en ünlü bir kaç romanından bahsetmek istiyorum. Yazdığı onca kitabın arasından 1Q84 sanırım Murakami’yi dünyaya duyuran romandır. Japonca ‘da 9 ve q harfi eş sesliymiş ve bu yüzden de kelime oyunları yapılırmış. Kitabın Orwell’in 1984’üne bir göndermesi var mıdır, onu bilmiyorum. Roman paralel dünyaların içinde, küçük insanlar, flashbackler ve cinayetlerle örülü bir aşk hikayesi aslında. Romanı bu denli uzun yapan olayların çokluğu değil duyguları ifade etmede yetersiz kalınmaktan korkulması bence. Bu kitap benim de favorilerim arasında olsa da eleştiriler de bir hayli fazla. Çıktıktan sonra bir ay içinde 1 milyon satışa ulaşan roman aslında 3 bölümden oluşuyor. Romanın en sevilen kısımlarından ‘Town of Cats‘ kitap çıkmadan yayınlanmış ve çok da sevilmişti. Kitapla ilgili daha fazla eleştiri için şu siteye bakabilirsiniz: Readings.
Renksiz Tsukuru Tazaki ve Onun Hac Yılları de yazarın başarılı bulduğum kitapları arasında. Kitap eleştirisi yapma anlamında kendimi yetkin görmediğimden çok fazla yorum yapmak istemiyorum ama kitabı mutlaka tavsiye ederim. Okumak isteyenler için bir kaç yorum ve ipucu içeren yazı önerebilirim: şurada ve şurada.
Yaban Koyununun İzinde için çok sevdiğim romanları arasında diyemeyeceğim ne yazık ki. Kitabı okurken çeviriden dolayı sanırım kopup gittim ara ara. Yekta Kopan da bu konuyla ilgili kendi görüşünü belirtmiş blogunda. Ancak bir ayrıntı dikkatimi çekti. Kitaptaki koyun-adam diğer kitaplarda da ortaya çıkıyormuş.
Zemberek Kuşunun Güncesi’nden bir alıntı… Bu kitap ise benim favori Murakami kitabım. Kitabı İngilizce olarak okumuştum. Roman, bütün semboller ve olaylarıyla Murakami diye bağırıyor sanki. Türkçe hiç bir kaynakta bulamama rağmen kitabın sonunda göldeki ördeklerden bahsedilmesi bana Catcher in the Rye’daki ördeklere gönderme olduğunu düşündürttü. Zira yazar da Salinger’ı çok severmiş ve o kitabını da Japonca’ya çevirmiş.
Murakami kitaplarının benim kitaplığımda her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Ve yeni kitaplarını da okumayı dört gözle bekliyorum. Japonlar tarafından ne kadar sevilse de bir o kadar da eleştiri almakta yazar. Ancak bir ropörtajındaki şu sözü çok ilgimi çekmişti:
Sen bize güven Murakami ve keep writing!